GDO , HİBRİT TOHUM ve HORMONLAR
Teknolojinin gelişimiyle birlikte yiyecek konusu kafamızı artık iyice karştırdı.İyi tarım(globalgop)veya organik tarım daha iyi seçenekler. İyi tarımda, yönetmeliklerin izin verdiği zirai ilaçlar kullanılıyor. Böylece zirai kalıntılar belirlenmiş limitlerin altında tutulabiliyor.Organik tarımda ise çevre ve insanı tehdit eden suni gübre, zirai ilaç ve hormon kullanılmıyor. Peki bir ürünün organik olup olmadığını nasıl anlayacağız? Bir ürünün üzerinde saf, naturel, doğal, katkısız hatta organik gibi ifadelerin bulunması yeterli değil. Bu ürünleri ayırt etmenin tek yolu Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın logosu, bağımsız kontrol ve sertifikasyon firmasının logosu ve organik tarım esaslarına göre üretilmiştir ibaresinin bulunması .Taze sebze ve meyvelerde ürünün organik ürün olarak satışına onay veren yetkilendirilmiş kuruluşa ait ürün sertifikası olmak zorunda. Bu kuruluşlar üretimi ekimden hasada kadar belirlenmiş protokollere uygun olup olmadığını denetliyorlar . Aksi takdirde doğal ürün tümüyle kişisel güvene dayanıyor .
Pestisit : Pesdisitler ürüne zararlı organizmaları engellemek, kontrol altına almak, zararlarını azaltmak gibi amaçlar için kullanılabiliyor. Ürünü pestisitlerden arındırabilmek için sıcak suda ,sirkeli suda veya başka bir temizleyicide bekletmenin pek bir anlamı yok. Çünkü bu ilaçlar sistemik etkili, yani kabukta daha çok olmakla birlikte meyve-sebzenin tümünde var. Bu durumda meyve-sebzenin kabuğunu soymak zararı bir açıdan biraz azaltsa da bu durum kabukta yoğun olan vitamin ve minerallerden fedakarlık anlamına geliyor.
GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) lar da işte bu noktada devreye giriyor. GDOların büyük kısmı iki özellik taşıyor:
1- Yabancı otları yok etmek için kullanılan ilaçlara karşı dayanıklık sağlayan
2- Ürünlere gelen böcek ve haşeratı öldürücü toksini içeren
Genetiğiyle oynanmış bir organizmayı yemek bizim hücrelerimizin gen yapısında henüz öngörülemeyen bir dejenerasyona yol açar mı?
Metebolizmada değişim, allerjide artış antibiyotik direncinde yükselme gibi zararları oluşturan miktar ve süre nedir ?
İşte bu soruların cevapları henüz bir netlik kazanmış değil...Aslında bu sorunun cevabı dünyadaki gelir dağılımı (dolayısıyla temiz su ve yiyecek kaynaklarının )düzelmesiyle,hatta iklim değişikliği maalesef bu yazının konusu değil. Fakat bizi çok endişelendirdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.Gelecek nesillerin gıda güvenliğinden bizler de bu gün itibarıyla sorumluyuz-olmalıyız-...
GDO (genetiği değiştirilmiş organizmalar),moleküler biyoloji tekniğiyle uygulanıyor.Seçilen genler izole ediliyor,ardından istenilen değişiklikler yapılıp aynı canlıya ya da başka bir canlıya aktarılıyor. Bu aktarım bir bakteri veya virüs yardımıyla, parça bombardımanıyla, mikro enjeksiyonla ve elektroporosyon teknikleriyle yapılıyor.
GDO lar tohum verebiliyorlar. Ancak ortaya çıkardığı toz yani polen doğadakinden farklı bir genetik yapıda oluyor ve bu genleri doğadaki akrabalarına yayabilirler. Böylece bu bitkiler yapay genleri alabilir .Sonuçta çeşitlilik zarar görebilir. .
GDO lar en çok ABD, KANADA,ARJANTİN ve BREZİLYA da üretiliyor. Tarımsal ticarete konu olan GDO lar ise temel olarak mısır, soya, kanola ve pamuk. Bu ürünleri belki mısır dışında tek başına yiyecek olarak pek fazla tüketmesek de mısır ve soyanın türevleri o kadar fazla karşımıza çıkıyor ki, ürkütücü olan da bu! Örnek mi istersiniz : GDO lu mısır ve soya yemiyle beslenen hayvanların et, süt ve yumurtaları, gofret ve birçok çikolatada rastlanan soya lesitini,hemen her tatlı gıdada karşımıza çıkan mısır nişastasından elde edilen glikoz şurubu … Paketlenmiş hazır gıdaların etiketlerini okuyunca durumun vehametini anlamak mümkün! Bu dört ürünün dışında patates,pirinç, kabak, ayçiçeği, yer fıstığı domates,somon balığı, karpuz, kavun ve muzda da bu işlemler uygulanmış veya ülkemize girmiş olabilir. Bu ürünlerin özellikle çocuk ve gençlerin tüketimlerinin uzun yıllar olacağını varsayarsak nasıl etkileyeceği bilinmiyor. Bu durumda yaşlı olmak belki de ilk kez bir avantaja dönüşebilir ; Tabii yaş almanın getirdiği tecrübeleri bir yana bırakırsak.
Hibrit tohumlar ise daha masum gözüküyor. Hibrit bitki tamamen doğal genler ve kromozomlar kullanılarak elde ediliyor .Ayrıca hibrit bitkiler doğal toz yayıyorlar. Yaydıkları toz zararsız. Hibrit bitkilerin ebeveynleri belirli bir program dahilinde melezleniyor. Bu kombinasyonlar sonucunda melez azmanlığı denilen bir durum elde ediliyor.Sadece bu ebeveynler arasında meydana gelen melezlenme sonucu hibrit tohum alınıyor. Bu nedenle hibrit tohum sadece ekildiği yıl diğerlerinden üstün verim verir .Ancak tohumu aynı genetik dizilimi taşımadığından bir sonraki hasatta aynı verimlilikte olmaz .Sonuçta hibrit bitki yetiştiren çiftçiler benzer verimlilik için her yıl yeni tohum almak zorunda kalır. Bu teknoloji bir nevi ari ırk projesine benzetilebilir. Yani genlere dokunulmamakta en çok en üstün genler melezlenmektedir. Bu teknolojinin insana ve çevreye zararı olmadığı düşünülse de dışa bağımlı bir üretim biçimi olduğundan ekonomik ve siyasi boyutları ürkütücü olabilir.
Sentetik büyüme düzenleyici yani hormonun bitkilerde kullanılmaya başlanması 1970li yıllara dayanıyor. Ne var ki başlarda oldukça temkinli kullanılan hormonlar son yıllarda giderek artan bir oranda ve üreticinin insafına kalmış bir şekilde uygulanıyor. Bu hormonların bir kısmı protein, bir kısmı steroid yapıdadır.Protein yapılı hormonlar midede sindirilebilirken steroid yapıda olanlar çok tüketildiklerinde kız çocuklarında erken ergenlik, ileride göğüs kanseri riskini artırma, erkeklerde ise cinsiyete ait bazı fizyolojik özelliklerin değişimiyle ilişkilendiriliyor.